3 Temmuz 2013 Çarşamba

Mısır'da Askeri Darbe

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/misir_nasira_selam_durdu-1140334

Yazı, Fehim Taştekin'den...


Mısır dün ordunun Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye tanıdığı sürenin dolduğu saat 17.00’ye kilitlenirken ülkenin Mübarek’i devirdikten 2.5 yıl sonra geldiği nokta trajik: “Kitleler bastırdı, ‘kurtarıcı ordu’ işe el attı.” El Ezher şeyhi ve Kıpki papazının desteğini de alan ordunun yaptığı düpe düz darbeydi ama Tahrir Meydanı’nı hınca hınç dolduranlar Mursi’nin devrilişini görülmemiş bir coşkuyla kutladı. Mursi’nin 1 yılda her şeyi batırdığını söyleyenlerin kafasında askerin gözetiminde bir geçiş sağlanması dışında çözüm yoktu. Bunun demokratik olup olmadığı da kimsenin umrunda değildi. Kitleler ‘İrhal’ (Terk et) sloganına öyle kilitlenmişti ki, Mursi’nin ‘sandıktan aldığı meşruiyeti kanıyla savunacağı’ çıkışları da iç savaş çağrısı olarak algılanmanın ötesinde bir şeye yaramadı.

Kapalı kapılar ardından Mursi’nin görevi devralmasına dek yönetime vesayet eden Yüksek Askeri Konsey (YAK) ile yol haritası pazarlıkları yaşanırken Tahrir’de atılan sloganlar ve kahramanlık şarkılarıyla Cemal Abdulnasır’ın ruhu hortluyordu. Sadece Nasır değil askeri yönetimin bir sonraki simgesi Enver Sedat da afişlerle Tahrir’e dönmüştü. Asker kökenli üçüncü lider Mübarek’e ise yer yoktu ama şimdilik. Çünkü birebir sohbetlerde Mübarek’in şahsına sempatisi olanları da gördüm.

Mısırlıların asker sevgisi dün niyayetinde seçilmiş bir liderine devrilişine alkış tutarken Nasır ve Sedat’ın ruhu, General Aldulfettah Sisi’nin şahsında geri döndü. Tahrir’deki alkış Mübarekleşmekle suçlanan Mursi’nin gidişi kadar sandıkla meşruiyet kazanmış bir kesimin haklarının kabaca çiğnendiği ve ülke normalleşene kadar akıl almaz ihlallerin süreceği bir süreci başlatmış oldu.

Devlette dayanağı kalmadı

Tahrir’de konuştuğum eylemcilerin askerden birinci isteği ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi için önlem alması ve halkı korumasıydı. Ancak burada ilginç bir durum vardı: Müslüman Kardeşler kendileri meşruiyeti kanları pahasına koruyacaklarını belirtip ellerinde sopalarla içtima yapsalar da Baltacılar’ın saldırıları karşısında asker ve polisten koruma görmediklerinden yakınıyordu. Nitekim önceki gece Mursi yanlılarının gösterisine kimliği belirsiz kişilerin saldırısıyla başlayan çatışmada 16 kişi öldü. Ordudan sonra polis teşkilatı da Mursi karşıtı safta yer tutmuştu. Yargı zaten açık cephe pozisyonundaydı. Yani kurumsal olarak Mursi’nin devlette dayanağı kalmamıştı. Muhaliflerin ikinci olarak istediği askerin iktidarı tekeline alması değil, Mursi’yi görevi bırakmaya zorlaması ve geçiş sürecine hakemlik etmesi, geçici hükümet kurulması ve hem cumhurbaşkanlığı hem de meclis seçimlerine gidilmesiydi. Sisi’nin dün canlı yayında yaptığı darbe sonucu ortaya koyduğu yol haritası da aşağı yukarı muhalefetin beklentisi doğrultusunda oldu. Yetki önemli ölçüde Anayasa Mahkemesi’ne geçmiş oldu. Ordu işlerini belli ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur üzerinden yürütecek. Böylece yetkili eline aldığı görüntüsü vermeyip yıpranmaktan kaçınacak. Ordu Mübarek sonrası 17 ay boyunca yeterince yıpranmıştı.

Mursi, 30 Haziran’da milyonlar sokaklara döküldüğünde bu işin darbe ile sonuçlanacağını öngörüp belki erken seçimle daha yumuşak bir geçişe gidip ülkeyi askeri vesayete sokmaktan kurtarabilirdi. Ama direndi, direnirken de ülkeyi bölen lider algısı yarattı. Tahrir’de Mursi’nin şeytanişleştirildiği kadar Mübarek şeytanlaştırılmamıştı. Mursi müttefiklerinin sinyallerini de iyi okuyamadı. Selefi Nur Partisi’nden sonra Cemaa el İslamiye krizden çıkış için erken seçim önerdi. El Ezher de halkın taleplerine karşılık verilmesini istedi. Mursi bu öneri ve uyarıları da sağlıklı çıkış için fırsat olarak kullanamadı. Doğru pozisyon almak yerine bu yalnızlaşmanın etkisiyle söyleme kan karıştırdı.

Mursi’nin “Meşruiyeti korumak için gerekirse canımı veririm” çıkışına Sisi de aynı tonda yanıt verdi: “Mısır’ı teröristler, radikaller ve budalalara karşı savunmak için kanımızı feda ederiz.” Zarfer kazansalar da muhaliflerin durumu da aslında son derece trajik. İkinci bir Tahrir kalkışmasını başardılar ama iktidarı altın tepside orduya sunmadan yol almayı beceremediler. Güçlü liderler çıkaramadılar. Muhaliflerin sevinci de çok uzun sürmeyebilir. Bugün Tahrir’i dolduranlar 30 Haziran 2012’ye kadar YAK’a lanet okuyordu. Askeri vesayetin, keyfi tutuklamaların ve kötü maemelelerin bitmesi için yapılan gösterilerin arkası kesilmiyordu. Yarın keserin sapının dönmeyeceğinin garantisi yok.
İç savaş korkusu


Mursi’ye karşı isyanın hararetine daha Kahire’ye inmeden uçakta yakalandım. Bir yanımda Mübarek âşığı Muhammed adlı işadamı, diğer yanımda Mübarek’in adamı görülen Ahmet Şefik kazanmasın diye Mursi’ye oy veren ama hayal kırıklığına uğramış Fatıma adlı öğretmen. Fatıma dindar bir kadın ama ilk turda Nasırcı Hamdin Sabahi’ye oy vermiş. Muhammed, Mübarek döneminden kötüye gidildiğini savunuyor: “Mursi zayıf bir lider. Tüm kararları Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Bedii alıyor. Mursi onun ağzına bakıyor. Tayyip Erdoğan gibi karizmatik bir lider olamadı. Mısır’a Nasır, Sedat ve Mübarek gibi güçlü lider lazım. Mübarek’in son 10 yılında sorunları vardı, çevresi kamu gücü ve kaynaklarını istismar etti. Ama Mursi geldiğinden beri her şey geriledi. Ekonomi berbat. Su, elektrik ve petrol yok. Hizmetler kötüleşti.” Muhammed’in çözümü ordunun işe el atması. Demokrasiye inancı yok: Mısır karmaşık ve hassas bir toplum. Ancak güçlü lider idare eder.” Ama çizdiği çerçeveye uyan isim de yok kafasında. Muhammed kesin inançlı: “30 milyon kişi sokağa çıktı, ordu yol gösterdi.”

Fatıma, Muhammed’in ‘işler kötüye gitti’ tespitini onaylasa da askerin devreye girmesi ve Mursi’nin koltuktan indirilmesine karşı: “Mübarek’e git dedik çünkü demokratik seçimle gelmemişti. Ama Mursi halkın oyuyla geldi. Halk ona şans tanıdı. Hayal kırıklığına uğratsa da seçime dek görevde kalmalı.” Bindiğim taksinin sürücüsü Murat ise Kıpti. Tahrir’e giderken yoldaki çöpleri gösterip “Bak ülke ne hale geldi. Eskiden Kahire çok güzeldi” derken radyoda vatansever şarkılar çıktıkça söylene söylene yumruğunu sıkıyor.

Darbe değil perde arkası idare

Otel görevlisi Mahmud Muhammed de ailece Mursi’ye oy verenlerden. Şimdi çok öfkeli: “Hiçbir hizmet getirmedikleri gibi ülkeyi sattılar.” Kime sattılar diye sorunca “Tereddütsüz Katar vs.” diye yanıt verip ekliyor: “Artık Mısır için korkuyorum. Çünkü Mursi dün gece ya ben ya hiç mantığıyla konuştu. Ya Mursi ya iç savaş. Böyle şey olmaz. Ordunun tanıdığı süre dolduğunda göreceksin, ortalık yıkılacak.” Peki çözüm ne? Muhammed de 1950’lerden beri siyasete hatta ekonomisine hükmeden ordunun kritik süreci yöneteceğine inanıyor. “Ama bunu sizin düşündüğünüz gibi darbe şeklinde yapmayacak, perde arkasından idare edecek. Kanaatim eski rejimin adamlarından birini getirip erken seçime kadar böyle idare edecek. Ordu din ile laikliği birlikte götürüyordu. Müslüman Kardeşler ise tamamen dine göre işleri götürmeye çalışıyor. Bu da ülkeyi bölüyor. Bu yüzden sırf ordu değil polis de Mursi’ye karşı eylemcileri korumaya aldı. Mursi’de yönetme becerisi, karizma yok. Ama ben onları da anlıyorum. Tüm suçu onlara atmıyorum. Çünkü tecrübeleri yoktu. Aptalca işler yaptılar. Ve işler bu hale geldi.”

Tahrir ise pek çok şeye gebe. İnsanlar sıklıkla uyarıyor, “Dikkat et kendine” diye. Müslüman Kardeşler’in direnip direnmeyeceğine dair sinyaller karışık. Telefonla ulaştığım Müslüman Kardeşler sözcüsü Cihad el Haddad’a “Yol haritanız var mı” diye sordum, “Şu anda bir şey söyleyecek halde değiliz, 17.00’den sonra konuşalım” dedi. Kafalarda belirsizlik. Gelecek flu. Muhalif kanatlarda sivil idareye müdahaleyi darbe olarak nitelendirmek istemeseler de şu ya da bu şekilde orduya misyon biçiliyor. Mısır için çok zor bir dönemeç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder